26 Şubat 2012 Pazar

Croydon ve Clapham


eveeett...  duraklar Croydon ve Clapham...

bu fotodakiler de beni bu haftasonu croydon'da misafir eden şahaneler! 2 günde zamanın nasıl geçtiğini gerçekten anlamadım...

çooook teşekkürler herşey için Özgecim!
Arya bebek sana ayrıca teşekkürler. uzun zamandır melek görmüyordum, çok iyi geldi;)


ehheheyyy!! işte bunlar da yeni saçlarım!



Clapham


Clapham'da bir caddeden bir kare olsun, başlangıç olsun...


parka gitmeden önce kısa bir şarap keyfi...




burası Clapham Park. henüz gittiğim ilk park. havalar güzelleştikçe bu fotoları daha sık göreceksiniz tabiki;)
veee tabiki buldum yine ördekleri, kazları:)
dehşet büyük bir yeşilliği ve dehşet etkileyici bir güzelliği var. işte ben burda ölebilirim...


sokaklar gerçekten çok güzel! bazen iç sıkan bir düzeni var hatta diyebilirim:)

hehe:)) burda bir köpek bir sincabı kovalıyordu:)


bu başka bir sincap:)
ya park çok güzeldi, çok güzeldi, çok güzeldi... her yerde hayvan vardı, can vardı!

güzelliğin diğer kalanları...







Covent Garden


önceden meyve ve sebze pazarı olarak bilinen bir yermiş burası. ama sonrasında alışveriş ve turistik bir mekan olarak da ünlenmiş. küçük küçük dükkanlar var, hepsi çok şirin. her bir pasajına, kıyısına köşesine girmek lazımdı...
:( ama...
London Bridge'de yaşadığımız hava muhalefeti Covent Garden'da da bizi takip etti, üstelik üzerinden bir hafta geçmesine rağmen... Bu yüzden çok gezemedik, yağmur da yağmur yani. üç beş tane çektiğim fotodan bazıları da bunlar. kışın hiçbirşeye benzemiyor burası da yazın gidip mutlaka bir şarap içmek lazım ordaki cafelerin bahçelerinde. güzel havaları bekliyorum ben de. bir de gelecek arkadaşlarımı tabiki... salvador dahil;)


burası küçük dükkanların olduğu, ortasında kafeler, oturma alanları olan büyük pasajı. gittiğimizde bir kadın şarkı söylüyordu alt katta. bu katta da bir illüzyonist gösterisini yapıyordu. biz şöyle bir bakıp teğet geçtik.

yine burası da alt katta da ispanyanın meşhur yemeği paella'dan yapan bir tezgah. henüz denemedim, ama denicem.


evet... paskalya bayramı yaklaşıyor. paskalya bayramı hristiyan ülkelerde İsa'nın dirilişini anmak için kutlanan dini bir bayram. bu dönem de 10 gün kadar tatil. tatilleri yaklaştığı için de ufaktan hazırlıklar başladı. şu anda merkezin neredeyse her yerinde bu ve buna benzer yumurtalar var. bu yumurta da Covent Garden'dan..


geçici olarak Holborn...

bu Holborn'dan bir bina. Holborn'a ayrıca geleceğim. bindiğim metro hattında çalışma vardı, Holborn'da indim. inmişken de iki tur atıyım dedim. bina çok hoşuma gitti, çok büyük ve gösterişli değil mi? yani öylesine çektim ve paylaşıyım dedim. tabiki daha sonra gittiğimde güncellenecek bir kısım bu;)



my Binta

işte benim okuldaki en iyi arkadaşım Binta. gerçekten 4ayak elifim ben. sınıfın en çalışkan ve en akıllı kızı. 5 yıldır londrada yaşadığı için sağolsun bana her konuda destek oluyor. bir de komik kız, beni gülmekten öldürüyor. o da her zaman güler, bu onun en doğal hali.

Binta bunu sana öğretmiştim: "seni seviyorum binta!! "


kimbilir binta yine ne dedi de gözlerim bile görünmüyor!
bu arada arkamda pencereden görünen cadde de oxford street oluyor. çok merkezi bir yerde belki okulum ama bu caddeyi sevmiyorum pek. bağdat caddesinden pek bir farkı yok. yani farkını yaşamak istiyorsan sağına soluna değil de -mağazadan geçilmiyor- yukarıya/binalara bakarak yürümen lazım.

bir hocamız var, david. bizi bintayla devamlı beraber gördüğü için siz kardeş misiniz, hep berabersiniz dedi geçen gün. ne kadar benziyoruz değil mi? :))



18 Şubat 2012 Cumartesi

London Bridge

 London Bridge'e geldik ama gelmemizle yağmur ve rüzgar bir bastırdı, şöyle bir ucundan bakıp tekrar döndük. Bir dahaki sefere çok daha güzel karelerle güncelliyiciğim bu kısmı;) Bu böyle kalmayacak!
Ünlü "the london dungeon"/korku tüneli. çok korkunçmuş güya. bilmiyorum arkadaşlarım ya da salvador gelince deneyimlicem artık, birazcık tuzlu fiyatı. önceden alırsan 18 pound. acayip sıra vardı önünde, meraklısı çokmuş.

İlgilenenler için: http://www.thedungeons.com/

hehehe:)) bu arkadaşlar da bu korku tünelinin broşürlerini dağıtıyorlar.


 Eh işte burası da hava yüzünden Tower Bridge'i ucundan görüp döndüğümüz London Bridge.
Vecihi elf!
Uçmaya hazırım!!! tipim de tam pilot gibi olmuş hakkaten. tip tamam, duruş tamam! :)) uuuuuuuuuu..!

Nazlı ve Koray

Evlerinde kaldığım şeker çift. Onlara da burdan tüm destekleri için çok teşekkür ediyorum. Gerçekten çok yardımcılar her konuda, şanslıyım.
Şu an kahve sırasındalar, ben de turistlik yapıyorum:p


yağmurda küçük bir tur...

 London Bridge'deki hava muhalefeti sonrasında dedik ki atlayalım gidelim Chinatown'a, bari bi çin yemeği yiyelim. Metrodayız, elimdeki kahve bardağı da artık çöp tabi, ama çöp kutusu bulamayınca o da benimle geldi:)
 Bu da yediğim çin yemeği. Umarım yarar, löp löp yağ olur bana. Açık büfe, 6.90 pound. Gelen 2-3 tabak götürüyor. Ben 1de kaldım, bana hiçbirşey yaramaz böle ama bu tabakla da kim doymaz yani. Valla inanamadım ben ama Nazlı 6 tabak yiyen çöp gibi bir kıza rastlamış daha önce!
 Piccadilly Circus'ta hippiler meydanda barış için eylem yapıyorlardı. Ne polis ne bişey vardı etraflarında. Belki o güzel günleri biz de görürüz bir gün... bir gün diye umarak bakıp geçebildim sadece...
 Piccadilly'den ufak bi kare daha... Keşke o yağmurda çıplak ayaklarına babet giyen o özendiğim derileri kalın arkadaşlardan olsaydı da görseydiniz. Ben kalın kıyafetlerimle papaza döndüm de..
 Sightseeing otobüslerinden biri. Turistlere londra turu yapıyorlar. Hava güzel olunca yukarıdaki üstü açık kısımda oturuyorlar genelde.
 Oxford Street'te 5 hindu, hinduizmi yaymak için "hare krishna, rama krishna..." diye şarkılarını söylüyorlar. Arkalarından bir süre yürümek durumunda kaldık. Onların fotoğrafını çekenler bizi de hindu sanmış olabilirler, çünkü arkamızda da onlardan birisi vardı:)








12 Şubat 2012 Pazar

Anneciğime...


Anneciğim ilk defa doğumgününde yanında değilim:( 
Ama her zaman yanındayım, yanımdasın! 
Seni bu dünyadaki herkesten, herşeyden çok seviyorum! 
Hep mutlu ol, hep benimle ol... 
Nice mutlu senelere anneciğim...

10 Şubat 2012 Cuma

CAMDEN TOWN

Londra'nın Beyoğlu'su Kadıköy'ü diyorlar ama bence çok daha fazlası Camden Town...

 Metro istasyonunda çıkıp sağımıza dönüyoruz ve işte orada başlıyor herşey... Küçük dükkanlardan, pazar tezgahlarından geçilmiyor. Herşey var ve birçok yere göre de ucuzmuş burası. Ama o kadar çok tezgah var ki insanın başı dönüyor. Ben şimdilik sadece bir kolye aldım:P  Hava açık gibi görünüyor belki ama -1 derece. Alışmamışız ki, bizim derimiz ince heralde, birşey var yani... Nerdeyse koşarak gezecektim:)
Her gördüğüm şeyi çekmek istedim. Herşey çok yaratıcı. En az benim kadar ilginizi çekeceğine eminim. Bunlar çektiğim bazı kareler...







 Ve kanal... İşte burası şahane! Kanal ayrı şahane, yanındaki pub'lar, cafe'ler vs ayrı şahane. Kanalın üzerindeki köprüden geçince de yine bir pazar cennetine dalıyorsunuz. Küçük küçük dükkanlar burda da devam ediyor. Ama burdakiler çok çok daha güzel. Çok orijinal şeyler var.
Bu ilk 3 fotoyu kanalın üzerinden çektim:

Soldaki Sturbucks. Hemen en güzel, sote yere de koymuş kendini, yuh dedim!

Kanalın üzerinden geçip sağa dönünce yine başka bir sokak. Hemen giriyoruz.







Kendisi şu an hiçbirşeyle ilgilenmeden Camden'ı çiziyor:


Kanalda gezinti için botlar. Bir dahakine üzerinde olacağım:)



Offf burayı yazın düşünemiyorum!!! O zaman kendimi de düşünemiyorum zaten:)
Gelip gelip içerim, gelip gelip içerim, içerim de içerim, hep içerim, hey! :)
Şu bira içenlere nasıl özendim anlatamam. Bence gerçekten derileri kalın bunların!







Camden'dan şimdilik bu kadar. Umarım siz de benim kadar sevmişsinizdir.

İlgilenenler için: http://www.camdentown.co.uk/ :))