Londra'nın Beyoğlu'su Kadıköy'ü diyorlar ama bence çok daha fazlası Camden Town...
Metro istasyonunda çıkıp sağımıza dönüyoruz ve işte orada başlıyor herşey... Küçük dükkanlardan, pazar tezgahlarından geçilmiyor. Herşey var ve birçok yere göre de ucuzmuş burası. Ama o kadar çok tezgah var ki insanın başı dönüyor. Ben şimdilik sadece bir kolye aldım:P Hava açık gibi görünüyor belki ama -1 derece. Alışmamışız ki, bizim derimiz ince heralde, birşey var yani... Nerdeyse koşarak gezecektim:)
Her gördüğüm şeyi çekmek istedim. Herşey çok yaratıcı. En az benim kadar ilginizi çekeceğine eminim. Bunlar çektiğim bazı kareler...
Ve kanal... İşte burası şahane! Kanal ayrı şahane, yanındaki pub'lar, cafe'ler vs ayrı şahane. Kanalın üzerindeki köprüden geçince de yine bir pazar cennetine dalıyorsunuz. Küçük küçük dükkanlar burda da devam ediyor. Ama burdakiler çok çok daha güzel. Çok orijinal şeyler var.
Bu ilk 3 fotoyu kanalın üzerinden çektim:
Soldaki Sturbucks. Hemen en güzel, sote yere de koymuş kendini, yuh dedim!
Kanalın üzerinden geçip sağa dönünce yine başka bir sokak. Hemen giriyoruz.
Kendisi şu an hiçbirşeyle ilgilenmeden Camden'ı çiziyor:
Kanalda gezinti için botlar. Bir dahakine üzerinde olacağım:)
Offf burayı yazın düşünemiyorum!!! O zaman kendimi de düşünemiyorum zaten:)
Gelip gelip içerim, gelip gelip içerim, içerim de içerim, hep içerim, hey! :)
Şu bira içenlere nasıl özendim anlatamam. Bence gerçekten derileri kalın bunların!
Camden'dan şimdilik bu kadar. Umarım siz de benim kadar sevmişsinizdir.
İlgilenenler için:
http://www.camdentown.co.uk/ :))