sırf bunları yaşayabilmek için bile ülke değiştirir insan! insan olduğunu taş duvarların arasında anlayamıyor insan çünkü, ait olduğu asıl bu doğa. öyle güzel koruyorlar, öyle güzel de insanları yararlandırıyorlar ki, her seferinde bizimkilerin 3-5 aptal site yapabilmek için katlettikleri ormanları düşündükçe biz adam olmayız, herşey bize müstehak diyorum. sonra da diyorum ki, neden bize ya, biz yapmıyoruz, istemiyoruz da, karşıyız. bunu yapanlara müstehak. ama hiçbir zaman onlara da müstehak olmuyor, bize oluyor:(( offf şu ağaçlar, böcekler işin içine girince unutuyorum, uçuyorum orda oraya:(( pardon... dayım da doğa hastası bi insan olduğumu bildiği için, orda yürürken elindeki paketi küçülttü, göle fırlatacakmış gibi kollarını açtı, ben de bi korktum, "dayıııı napıyosunnnn!!!" diye bi bağırdım, meğer beni sinirlendirmek için yapmış:))) nasıl tepki vereceğimi merak etmiş, ben çığırınca gördü:))
neyse işte, burda depolicam içime, zihnime yeşili, temiz havayı, doğayı. gelince onları kullanmayı düşünüyorum... havaalanından eve gidene kadar tükenir ya, neyse...
sonra...burası aynı zamanda çok elitmiş. daha doğrusu çevresi. bu parka arabasıyla herkes geliyor tabi ki ama paralı. çevresinde insanlar evlerde değil, şatolarda yaşıyor. çok fazla görüp çekemedim, çünkü koca koca ağaçların, duvarların arkasında birşey göremedim!
bu göl de adını I. Elizabeth'den (Virgin Queen) aldığı söyleniyor, bir kesin bilgi olmasa da..
bu ufak şelale yapaymış. belki fotoğrafta anlamak zordur ama yapay demeye bin şahit lazım, o kadar gerçek ki. su zaten gölden geliyor. kayalar da gerçek. dizaynını yapmışlar yani, şelale yokmuş aslında. adamlar şelaleyi bile öyle doğal yapıyorlar ki. bi şekilde doğada olduğunu hissediyorsun işte. bir de maşukiyemi düşündüm sonra tabiki...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder